Kürt sorunu büyüteç altında. - KONSOLİDE DENEMELER

Kürt sorunu büyüteç altında.



Merhaba.


Emperyalistlerin  hedefi,  Türk varlığını yok etmek, Türkü vatansız bırakmaktı. Diğer unsurları değil. İnşa döneminde , bu nedenle,kurtarılabilen sınırlar içinde  Türk olmayan unsurları  bugünün demokrasi ve insan hakları  anlayışı çerçevesinde  kültürel haklarla donatmak zordu. Mustafa Kemal,  ya sonradan yine savaşlara yol açacak kendi Sevr’ini  yapacaktı, ya da eşit vatandaşlık  uygulamasıyla herkesi  birleştirmeyi deneyecekti.  Üstelik en önemli Türk dışı unsur olan Kürtlerin  ağırlıklı  kısmı,  bugün olduğu  gibi modern Türkiye Cumhuriyeti’nin  içinde kalmak istiyordu.  Mustafa Kemal, Türk Ulusu’nun  tarihinde  hiçbir zaman yapmadığı  gibi,  vatandaşları  ırk  temelinde  sınıflandırmadı.  “Ne Mutlu Türküm Diyene!”  sloganı  gerçekte duygu olarak Türklerin  eski bir harsı. Tarih boyunca uygulanageliyor.Bir Fransız, Alman ,  Yahudi,  ya da bir  İngiliz; egemenliğin  temsil edildiği makamlarda  katiyen  kendi ırkından başkasını görmek istemez,  başka ırktan olanı  asla ve kat’a  kendinden saymaz, içine  kabul etmez.  Bir Türk için ise  böyle davranmak abestir.  Türkçe  iki söz söylemeye görsün,  halkımız  her yabancıyı olağanüstü bir sempatiyle kucaklar. Din farklılığının  gerginlik dönemlerinde  bir kışkırtma unsuru olduğunu itiraf etmek lazım.  İşte kuruluşun temel direklerinden laiklik,  buna da ilaç olacaktı.

ATATÜRK’TEN SONRA 

1935’te, İkinci Adam Kürt kökenli İsmet İnönü’nün hazırladığı Kürt raporuyla,asimilasyonculuğun Kürt sorununun çözümünde temel politika olarak  kabul edilmesi, bugünkü karmaşanın  en önemli nedenini  oluşturuyor. Oysa devletin temelleri büyük ölçüde atılmıştı ve kuruluşta problem teşkil etme ihtimali olan  bu sorun için ferasetli bir politika oluşturulabilirdi. Osmanlı bir bölgeyi Osmanlılaştırmak istediğinde o bölgeye Türk göçürürdü. Niye tersi yapıldı? Acaba İnönü’nün asimilasyonla maskeleyerek tüm ülkede Kürtlerin yayılmasını sağlamak gibi  bir amacı mı vardı?(Özal döneminde de Karakaya Barajı nedeniyle kaldırılan köyler Söke Ovası’ndaki devlet topraklarına göçürüldü.) Böyle bir niyet olmasa bile, sonuçlara baktığımızda bu gerçekleşmiş durumda. Doğu ve güneydoğuda  tarihin en kesif  Kürt nüfus oranına  erişildi. Batıda demografik yapı,devlet eliyle başlatılan göçün ardından, yaşam kalitesi arayışının kitlesel akıma yol açmasıyla, Kürtler lehine önemli ölçüde değişti Bugün Kürt sorununun çözülmesindeki en önemli zorluğun , Kürt kökenli nüfusun diğer unsurlardan kat be kat fazla artması ve tüm ülkeye büyük yoğunluklar halinde dağılmış  olması olduğu pek az ifade ediliyor.Eşit vatandaşlık elbette ülke içi hareketliliği bir hak olarak sağlıyor. Ama sıkıntı şurada ki, ufuktaki Türkiye’den büyük parçalar kopartarak kurulmak istenen  bağımsız Kürt Devleti planları, beraberinde, batıda yerleşik yoğun Kürt nüfus nedeniyle ayrıca ortak  bir devlet daha kurulması talebini beraberinde taşıyor.
İnsanlık dışı bir politika olduğunu kabul etmek zorunda olduğumuz asimilasyoncu uygulamalar, anadilini konuşamayan milyonlarca Kürt kökenli vatandaş yarattı. Ama dil baskılamasıyla benlik transformasyonundan söz etmenin mümkün olmadığı da ortada.

ORTALIK TOZ DUMAN,HAYATLARIN PERİŞAN OLMASINA ALDIRAN YOK!

Beraber yaşamı değerlendirirken pek çok tez ileri sürülebilir. Örneğin;“feodal bağları Türklerden fazla olan Kürtler, ülkenin Atatürk’ün umut ettiği batılı değerlere sıçramasını zorlaştırdı!”Ya da;“Türkler, dillerini baskı altında tutarak Kürtlerin  daha ileri ve müreffeh bir toplum olmalarını engelledi!” savı.   Bir tez daha; “Kürtler, Türklerin kardeşçe yaklaşımları ile diğer ülkelerdeki soydaşlarının çok ötesinde ekonomik ve sosyal refah düzeyine erişti!”Ve en can alıcı iddia; “Kürtlerin kaynakları Türkler  tarafından sömürüldü!”

Antitez; “batıdan doğuya büyük kaynak transferi ile doğuda dev altyapı yatırımları yapıldı!”
21. yüzyıldayız ama hala global bir barışçıl ve eşitlikçi dünya hayalinden çok uzağız! Bölge tarihinden bugüne aktarılan negatif  çatışmacı ruh, sosyal yapı  ve jeopolitik durum, sorunun  “kadife devrim” anlayışıyla  çözme iradesine izin vermiyor,  becerilerin geliştirilmesini engelliyor. Bu nedenle taraflar, yukarıdaki gibi tezleri objektif olarak tartışabilmekten ve pozisyonlarındaki doğru bildikleri yanlışları görmekten uzak bir konuma itiliyorlar.İki düşman kampa  bölünmeye ihtiyaç kalmadan  TBMM çatısı altında çözülebilecek sorunlar acı  ve yıkım dolu  bir geleceğe taşınıyor. Saçma olan da bu çok muhtemel acı ve yıkım dolu geleceğin  bile bile kabulleniliyor olması.
Kürtlerin önderliğini ele geçirenler  genç hayatları çok bol ve önemsiz bir kaynak gibi görme insafsızlığı içinde. Devletin silahla dize getirilemeyeceğini bile bile gençleri ölüme sürüklüyorlar. Devlet egemenliğini elinde tutanlarsa, hala devletin temel ideolojisini bir temele oturtabilmiş değil. İyimser olmayı zorlaştıran başka etmenler de var. Etmenlerden birincisi, bu tür sorunlar genelde ve coğrafyamızda  güçle kontrol altında tutuluyor ve taraflar, şiddeti bağrında her an devreye sokmaya hazır tutan güce tapıyorlar. İkincisi ise   Saddam Irak’ının parçalanarak Ortadoğu’nun yeniden dizayn edilmesinin  başlatılmış olması. Kürt siyasetçilerin de kulaklarını radikal unsurlar kadar  Türklerin savaşmaya cesaret edemeyeceğini düşündükleri  emperyal güçlere vermiş oldukları  ortada.

SONUÇ

Atatürk ne yapardı? Pragmatik zekalı büyük devlet adamı bir defa sorunun bu raddeye gelmesine izin vermezdi. Sorunun temeli asimilasyon yanlışlığına daha doğrusu adaletsizliğine dayanıyor. Atatürk  asimilasyon politikasından vazgeçerdi! Asimilasyonun Türklere ne türlü bir yarar sağladığını da anlayabilmek zor! Ancak demografik hareketliliği sağladığı ve bugünkü karmaşaya yol açtığı ortada.
Mademki olaylar bu raddeye geldi, Atatürk çözüm bulayım derken büyük başka hatalar yapılmasına da izin vermezdi. Ne gibi?  Anayasa’dan Türklüğü çıkarmak. Ufukta emperyal güçlerin eliyle egemen bir Kürt Devleti vücudu belirmişken, Türklerin egemenliksiz bir yapıya ve bunun getireceği çok daha büyük sorunlara mahkum etmezdi.










Egemenliğe sahip olmanız yetmez. Her türlü yetki ve güce sahip olmanız da yetmez. Geleceği sırtlayacak, belirleyecek uzun vadeli gerçekçi ve akılcı oyunlar kurmuyorsanız,kuramıyorsanız. Kurmak zorundasınız. Değişimi yaratan ve yöneten olmalısınız. Birincil kültür olmanın ve varlığınızın devamının kuralları bunlardır. Yoksa. Baştan kaybettiniz demektir. Tabiki bunlar sermayenin ideolojisine ve sermayenin kimlerde olduğuna bağlıdır. Bu toprakların son üçyüz yıllık tüm sorunlarının ve başına gelenlerin nedeni budur. Unutulmaması gereken işe şudur. KISACA SERMAYE ÖNEMLİDİR. DAHADA ÖNEMLİSİ KİMLERDE OLDUĞUDUR.

Faik ÇALTILI. Finans ve yönetim danışmanı.

  • 4Blogger Yorum.
  • Facebook Yorum.
  • Disqus Yorum.


4

  1. Mükemmel bir yazı.Bu durumda ne yapmak lazım?.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu soruyu soran büyük ihtimalle toplumsal ve siyasi tutumunda bireysel olarak doğru tavırlar içindedir. Temel kurumların başındakilere çok iş düşüyor. Onlardan, Anayasa'dan " Türk " vurgusunun çıkarılmasına karşı durulmalarını beklemek her Türk'ün hakkı..

      Sil
  2. Yazının içeriği süper.Evet.Ne yapmak lazım?.Sorun bu aslında.

    YanıtlaSil
  3. Sorgulamak lazım.

    YanıtlaSil

comments powered by Disqus
Copyright © KONSOLİDE DENEMELER. Designed by OddThemes