3. Dünya savaşı ne kadar yakın?.
Merhaba,
İsminin yazılmasını istemeyen bir okuyucum tarafından gönderilen yazıyı paylaşmak istedim.. Kendisine teşekkür ediyorum.
3. DÜNYA SAVAŞI
nükleer bombaların yaygın şekilde kullanılacağı savaşın adı. Rus Jet’inin
düşürülmesi böyle bir felakete dünyayı sürükler mi? Batı medyasında, “1952’deki Kore Savaşı’ndan sonra ilk defa
bir Rus Uçağı Nato üyesi bir ülke
tarafından düşürüldü” denilerek soğuk
savaş döneminin eski heyecanları hatırlatılıyor. Almanya’da şu an çok popüler soğuk savaş
yıllarını anlatan ”Deutschland 1983” tv dizisi hemen nükleer savaşın nasıl
kıyısından dönüldüğü konusunu işledi. Nükleer güçlerin kendi aralarında doğrudan
bir çatışma niyeti taşımıyormuşcasına bulaştıkları Suriye İç Savaşı, İşid
Meselesi, Kürt Devleti Planı gibi sorunlar aniden korkunç bir atom savaşına
evrilebilir mi?
100 yaşına kadar tüttürmek istediği mentollü sigaraları
üretimden kaldırılacağı için stoklayan, ama 10 Kasım 2015’de, 96 yaşında bunda
yanılarak vefat eden efsanevi Alman şansölyesi Helmut Schmidt, 1983 yılında
Almanya’daki casusluk kriziyle birden alevlenen atom savaşı tehlikesi
karşısında histeriye tutularak bahçelerine sığınak kazdıran vatandaşlarını, “korkmayın,
62 Küba Krizi’nde Amerika ve Sovyetler
nükleer savaşı önlemek için aralarında “kırmızı telefon” hattı kurdular” diyerek
yatıştırmaya çalışmıştı. Üretilen on binlerce atom bombasına, hedeflerine dönük
hazır bekleyen kıtalar arası roketlere rağmen, 1945’de Nagazaki’deki “Fat Man”den
sonra bir atom bombası insanoğlunun başına düşmediyse, herhalde bunda kırmızı
telefon hattının, BM Güvenlik Konseyi’nin 5 nükleer devinin çabalarının payı büyüktür.
Peki, ayrıca, bazı diyetlerin ödenmesi de bahis konusu
muydu? Sovyetlerin çökmesi, atom savaşının bugüne kadar patlamamasında bir
diyet sayılabilir mi? Globalizasyonun ve
çevremizdeki siyasi türbülansın nükleer kapasitelerle ilgisi nedir?
Dünyada 9 nükleer güç var. Devler; ABD, Rusya, Çin, Fransa
ve İngiltere. Hindistan, Pakistan, Kuzey Kore ve İsrail diğer nükleer ülkeler.
Bu genel bilginin dışındaki veriler, yani bombaların sayıları,
yerleştirildikleri yerler, hazırlık durumları hakkında, normal olarak çok net
bilgi yok. Buzdağlarının üst kısmından altlarındaki bölüm kestirilebiliyor. ABD
ve Rusya’nın(eski Sovyetlerin) on binlerce, Fransa’nın 1110, İngiltere’nin 835,
Çin’in 600 bomba ürettiği geçtiğimiz yıllarda medyada yer almıştı. BM Güvenlik
konseyi içinde 1968’de imzalanan nükleer silahların yaygınlaşmaması
anlaşmasından başlayarak Sovyetlerin çökmesiyle artan şekilde bomba sayıları
azaltılmış olmasına rağmen, en güvenilir kaynak kabul edilen SIPRI* 2015 Ocak
raporuna göre dünyada yaklaşık olarak 15850 nükleer silah var. 4300’ünün, menzilleri
12000 km’yi bulan roketlerin başında hazır bekletildiği tahmin ediliyor. Yok
edildiği iddia edilen bombolar konusunda ise netlik yok. Ama sadece düşmanı
değil, dünyayı yok edecek kapasite her halükarda mevcutken, fazlasına neden
gerek olsun! Bu nedenle nükleer devlerin en etkili bombalarını depolamaya devam
ettiklerini, diğerlerini etkisiz hale getirdiklerini varsaymak mümkün.
Anılanlar dışında, bombaların bulundukları ülkelere de güç
kapasitesi vermesi söz konusu olabilir mi?
Nato’nun Avrupa’daki ülkelerinde, bu arada Türkiye’de konumlandırılmış
atom bombaları mevcut. İncirlik’te 60-70 adet, uçakla atılabilecek özellikte bomba
olduğu ve bunun 10 tanesinin Türkiye’nin inisyatifinde bulunabileceği gibi
tahminler geçtiğimiz yıllarda basında yer aldı.
DEHŞET DENGESİ
Ukrayna’da şahinlerin; “Sovyetlerden ayrıldıktan sonra
nükleer silahlarımızı yok etmeseydik, Rusya Kırım’ı bizden kopartamazdı!”
şeklindeki sızlanmaları, soğuk savaş yıllarındaki “dehşet dengesi” kavramını
aklımıza getiriyor. Sovyetler ve ABD’nin böyle bir savaşa tutuşmamış, yani
insanlığın yıkıma uğramamış olması siyasi analizlerde devamlı dehşet dengesinin
bir ödülü olarak yorumlanıyor. Hayatın normal seyrine uygun bu anlayış,
gerginlik alanlarındaki ülkeleri atomik güç olmaya zorlayarak sahneye
Hindistan, Pakistan, İsrail, Kuzey Kore’yi çıkarttı. İran gayret sarf ediyor. Nato şemsiyesi olmasaydı
başka ülkeler, bu arada Türkiye de kuşkusuz bağımsız nükleer güç olmaya
çalışacaktı.
Devler dışındaki
duruma bir bakarsak, nükleer silahların kullanılması tehdidi en son Kuzey Kore
özeli’nde gündeme geldi. İsraİl, İran
çekişmesinde de arka fonda nükleer kapasite vurguları hep yer alıyor. Daha
korkutucu şekilde, 1999, 2001, 2002 ve 2008 yıllarında Pakistan- Hindistan arasındaki
Keşmir odaklı kanlı olaylarda söz konusu oldu. Güvenlik Konseyi bu olaylarda karşı
karşıya gelmek bir yana gerginliklerin hemen bastırılması yönünde pozisyon aldı
ve bir kıvılcımın çakmasını engelledi. Fiziki ve ekonomik tahribat, bölgesel
sınırlılığa rağmen göze alınamıyor. Küçülen dünyada insanoğlunun tepesine düşecek tek bir nükleer
bombanın bile zincirleme etkileri olabilir.
3. DÜNYA SAVAŞI
Devlerin bu hassasiyetine rağmen neden bir nükleer savaştan
korkuyoruz? Söyleyelim; 21. Yüzyıl insanının kapitalist hırsına, güç
hastalığına, teknik kapasitesine inanmıyoruz da ondan!
Teknik hata ihtimaline bir bakalım; 11 nükleer denizaltı derinlerde
batık duruyor. Başlıkları aktive edilmemiş olması sayesinde sıyırtılmış uçaktan
nükleer bomba düşme hadiseleri diğer yanda.. Bilgisayar sistemlerine bağlı
olması, bu sistemlerdeki güvenlik sorunları bir başka mesele.. Üretim
çalışmaları sırasında bütün önlemlere rağmen, sadece ABD’de 2010’a kadar
sızıntılar nedeniyle 18942 sivilin kanserden ölmüş olduğu Google bilgisi.. En
tanınmışı Arnold Schwarzegener’in başrol oynadığı “Terminatör” olan çok
sayıdaki Holywood filmi, atom silahlarının teknik hatalar yüzünden ateşlenmesini
konu ederek hata ihtimalini yansıtmaya çalışıyor ki hepsine fantezi deyip geçmeyelim derim..
Gelelim kapitalist sistem sorunlarına; 11-12 Ekim 1986
Reykjavik Zirvesi’nde Regan’la buluşan
Gorbaçov karşılıklı ilk taktik hamlelerin ardından şaşırtıcı şekilde “10 yıl
içinde tüm nükleer silahların elimine edilmesini” önererek ülkesinin
–kendisinin ve kadrosunun demek belki daha doğru olacak- tarihi tercihini
ortaya seriverdi ve elini açık etti.
Regan, insan hakları,Sovyetlerden Yahudi göçü, sürgünler ve Afganistan
konularında partnerini sıkıştırmaya çalışıyordu. Şimdi, Gorbaçov’un; şahin
olduğunu ve “sıkıştırmayı bırakın, basarım tetiğe” dediğini varsayalım.
Dünyanın hali nice olurdu? Gerginliğin had safhasında Gorbaçov sistemi feda
etti ve dünya nükleer savaştan kurtuldu. Yani neticede kaderimiz bir kadronun
tercihine bağlı. Peki nükleer güce sahip ülkelerin tümündeki kadroların
kayıtsız şartsız Amerikan yayılmacı kapitalizmine uyumlu davranacağının
garantisi ne? Aklı selim her defasında galip gelecek mi? Seksenlerin başında
Alman Yeşilleri’nin “nükleer savaş çıkacağına komünist olmak yeğdir..”
şeklindeki kaderlerine razı olma eğilimine benzer yaklaşım ( ne garip ki, tersini
komünistler yaptı) Ortadoğu’da ve İslam Dünyası’nda zuhur eder mi?
GÜNCEL TEHLİKE
Eski Sovyet Bürokratı Putin, güçlü bir merkezle Sovyet
imparatorluğunun federal yapısını korumak istiyor. Yeni ekonomik sistemin ve
kurumlarının adaptasyonu, merkezin kabul edebileceği süreçler ve dinamiklerle
gerçekleşmeli. Rusya’nın politikasında, eski SSCB üyelerinin ani süreçlerle
merkezden kopup, ABD’nin global dünya düzeniyle eklemleşmesi olgusunun,
merkeze, yani Rusya’ya büyük zarar vereceği ön kabulü var.
ABD ise kapitalist emperyalizmin doğası gereği tüm dünyayı, sisteme uyumlu hale getirmeye çalışıyor.
Kapitalist sistemin olağanüstü boyutlarda stok sorunu var.Delice para basılmasına
rağmen enflasyon yaratılamıyor, iç piyasalar canlandırılamıyor, şirketler kar
üreterek büyümeye devam edemiyorlar. Kar olmadığında sistem çökeceği için
devlet eliyle tröstlere kar alanları yaratılıyor. Zararlar ise kamulaştırılıyor
ve bunun sonucunda devasa miktarlarda kamu borcu ortaya çıkıyor. Avrupa Birliği
ülkeleri de benzer sorunlarla boğuşuyor. Çözüm için ikna olabilecekleri bir reçete yok. İşlenmeden
duran ham pamuk yığınının içten içe kızışması gibi kapitalist sistemde bir
sıcaklık artışı mevcut.
Bu ortamda ABD ve partnerlerinin kaynak zengini dünyanın en
büyük ülkesine yüklenmemesi düşünülemez. Rusya’nın etki alanlarını savunmaya
çalıştığı bölgelerde omuz yemesi kaçınılmaz. Putin Gorbaçov gibi davranmayıp
dik durmaya çalışıyor. Bu siyasi erkin muhafazası için Putin’e gerekli. Galibin olmayacağı nükleer çatışmaya
girmeyi istemeyen batı bloku, ticari ve ekonomik tavizler karşılığında, Rusya
lehine müttefiki Türk Hükümeti’nin politikalarını feda edebilir. Batıyla İsrail
bağlamında daha uyumlu bir çizgide duran Kürtlerin devlet kurmalarını da kapsayan
bir Suriye yenilgisi tablosu ortaya
çıkabilir. Bu , Putin için satrançta, bu aşamada, piyon verip, at almak gibi
olacak. Kuşkusuz satranç devam edecek..
Söze 3. dünya savaşına ne kadar yakınız diye sorarak
başladık. Önceki 2 büyük savaşa bakarsak, çok parçalı kapitalist sistemin
büyüme sorunlarının siyasi ve sosyal ortamı ısıttığını, hararetin en yüksek
noktasında harbin başladığını görüyoruz. Sovyetlerin ve ardından Çin’in, kapitalist
sisteme eklemleşme yönünde dönüşüm geçirmesi,
sisteme soluklanma sağladı. Ancak uyum sorunları kapitalist sistemin
doğasında var olan büyüme odaklı saldırganlığı artırıyor. Bu esnada çekişme
alanlarındaki uyumsuz yapılar konvansiyonal savaş yöntemleriyle bertaraf
ediliyorlar. Nükleer güçlerin uyumu ise hassas
stratejik adımlarla elde ediliyor. ( Akla Saddam’ın nükleer silahı olsaydı açık saldırıya uğrar
mıydı sorusu geliyor!)
SONUÇ
1-Kapitalist sistemin sorunları ileri boyutta olduğu için 3.
Dünya savaşı ihtimali bulunmaktadır. Ancak gerginliği azaltan sigortalar, yani karşılıklı
ödün vermeyi olanaklı kılan paylaşma
alanlarının hala bulunuyor olması ,
savaşın nükleer devler tarafından çıkartılması olasılığını ötelemekte. Rus
uçağının düşürülmesi olayı, büyük gerginliğin azaltılması yolunda, Türkiye’nin
bütünlüğünün bir diyet olarak kullanılması sonucuna evrilebilir.
2- Üçüncü dünya savaşı,
teorik olarak tüm ekonomik, siyasi ve sosyal olaylarla ilgili olmadan da
çıkabilir. Siyasi ve teknik kadroların çılgınlığı yeterli. Bunun için de; “3
vakte kadar yakınız” diyebiliriz.
Üçüncü dünya savaşı büyük ihtimalle su kaynakları üzerine çıkacaktır.Bu savaşı başlatmaya aday ülkeler Çin ve Hindistan dır.
Üçüncü dünya savaşı büyük ihtimalle su kaynakları üzerine çıkacaktır.Bu savaşı başlatmaya aday ülkeler Çin ve Hindistan dır.
Peki ne kadar uzağız?. Homeros der ki; “Bu dünya herkesin
malıdır..” Bu fikri içselleştirdiğimiz kadar uzağız..
Hiç yorum yok